24 saniye boyunca nefesimizi tutup da izlediğimiz savunmaların iktidarını özlüyorum galiba. Sıkı bir NBA takipçisi değilim ama Euroleague’de de ivmenin hücuma kaydığı bir gerçek. Yaşasın çamur basketbolu diyelim :)
EuroLeague daha fazla maç sayısını bütün hedeflerin önüne koyduğunda bu senaryonun yaşanacağı belliydi aslında. Orada kadrolar NBA kalitesinden çok daha uzak ve eksik olduğu için lig ve Avrupa temposunu bütün sezon kaldıracak bir yapı kurmak imkânsız. Bunun sancısı çekiliyor son haftalarda. Bütün sporların ve federasyonların maç sayısı hadisesi üzerine oturup uzun uzun düşünmesi gerekiyor. Yapacaklar mı? Sanmıyorum.
Türkçe Basketbol Sözlüğünün en sevdiğim kelimesi olabilir `Çamur Basketbolu` ve bence kastettiği konsepti tamamıyla anlatıyor bir çok açıdan. Bir kez daha ellerine sağlık ağabey!
Issız adaya düşerseniz yanınıza alacağınız kitaplar ve filmleri merakla bekleyeceğim.. Üç sayı bence en büyük icat. Bir anda savunması kötü olanlara çıkış yolu gibi oldu..dediğiniz gibi maç sıklığıyla ilgili bir format değişikliği zor görünüyor. Bu arada çapraz bağ sakatlıklarının bu kadar sık yaşandığı bir sezon hatırlamıyorum.. Umarım daha fazla zarar görmeden bu yanlıştan dönülür..
"Çamur basketbolu" kavramını ve onu tedavüle sokan İnan Özdemir'i seviyorum. Dürüst olmak gerekirse, Inan'ın bahsettiği "altın yıllar"dan sonra, özellikle "3lük devrimi" denen dönemde, NBA'yi takipten kopmuştum. Geçmişte takılı kalmıştım ve hala oynarken ve izlerken Weber, Divac, Bobby Jackson, Nick van Exel, Nowitzki, Kidd, Nash, Tony Parker, Ginobili gibi "dinozor" referans noktalarım vardı. Giannis ile geri döndüm, Jokic ve Alperen'de o eski "Divac-Weber"vari "pas veren uzun"un tadını aldım ve şimdi ligin genel olarak da daha sıkı bir takipçisiyim. Kaybolan şeyin "takım ruhu ve oyunu" gibi bir şey olduğunu düşünüyordum ve o yüzden OKC, bu seneki Houston, geçen seneki Minnesota'yı izlemekten ben de keyif alıyordum. Ama anlıyorumki kaybolan biraz da "çamur basketbolu" ve savunmanın ağırlığıymış. Çamur sadece bir geyik değilmiş. Çamurun tadını ve "sporda romantizm" denen şeyi seviyormuşum. Rehberliğin için teşekkürler İnan Özdemir :)
Seni seviyoruz
Çok teşekkür ederim :)
24 saniye boyunca nefesimizi tutup da izlediğimiz savunmaların iktidarını özlüyorum galiba. Sıkı bir NBA takipçisi değilim ama Euroleague’de de ivmenin hücuma kaydığı bir gerçek. Yaşasın çamur basketbolu diyelim :)
EuroLeague daha fazla maç sayısını bütün hedeflerin önüne koyduğunda bu senaryonun yaşanacağı belliydi aslında. Orada kadrolar NBA kalitesinden çok daha uzak ve eksik olduğu için lig ve Avrupa temposunu bütün sezon kaldıracak bir yapı kurmak imkânsız. Bunun sancısı çekiliyor son haftalarda. Bütün sporların ve federasyonların maç sayısı hadisesi üzerine oturup uzun uzun düşünmesi gerekiyor. Yapacaklar mı? Sanmıyorum.
Nick Hornby ve kolumun arkasasındaki Holden dövmesinin nedeni olan J D Salinger... büyük bir merakla beklemedeyim...
Dilerim beğenirsiniz, son bir ayımı bütün Salinger'ları yeniden okumaya ayırdım :)
Umarım fikriniz değişmemiştir :) sabırsızlıkla bekliyorum.
Türkçe Basketbol Sözlüğünün en sevdiğim kelimesi olabilir `Çamur Basketbolu` ve bence kastettiği konsepti tamamıyla anlatıyor bir çok açıdan. Bir kez daha ellerine sağlık ağabey!
Çok teşekkür ederim, beğenmene sevindim.
uzun zamandır beklenen o yazı geldi, içeriği ilgi çekti. az sonra gireceğim hukukta yöntem dersinde özel olarak okuyacağım.
Senin hatırlatmaların da beni kamçıladı abi. Bir sonraki yazıyı da o sayede hazır ettim. Teşekkür ediyorum.
senden gelen bu sözler, inan ki benim için bir gurur tablosundan farksız abi. asıl ben teşekkür ediyorum.
Issız adaya düşerseniz yanınıza alacağınız kitaplar ve filmleri merakla bekleyeceğim.. Üç sayı bence en büyük icat. Bir anda savunması kötü olanlara çıkış yolu gibi oldu..dediğiniz gibi maç sıklığıyla ilgili bir format değişikliği zor görünüyor. Bu arada çapraz bağ sakatlıklarının bu kadar sık yaşandığı bir sezon hatırlamıyorum.. Umarım daha fazla zarar görmeden bu yanlıştan dönülür..
Elinize emeğinize sağlık
Sevgiyle
"Çamur basketbolu" kavramını ve onu tedavüle sokan İnan Özdemir'i seviyorum. Dürüst olmak gerekirse, Inan'ın bahsettiği "altın yıllar"dan sonra, özellikle "3lük devrimi" denen dönemde, NBA'yi takipten kopmuştum. Geçmişte takılı kalmıştım ve hala oynarken ve izlerken Weber, Divac, Bobby Jackson, Nick van Exel, Nowitzki, Kidd, Nash, Tony Parker, Ginobili gibi "dinozor" referans noktalarım vardı. Giannis ile geri döndüm, Jokic ve Alperen'de o eski "Divac-Weber"vari "pas veren uzun"un tadını aldım ve şimdi ligin genel olarak da daha sıkı bir takipçisiyim. Kaybolan şeyin "takım ruhu ve oyunu" gibi bir şey olduğunu düşünüyordum ve o yüzden OKC, bu seneki Houston, geçen seneki Minnesota'yı izlemekten ben de keyif alıyordum. Ama anlıyorumki kaybolan biraz da "çamur basketbolu" ve savunmanın ağırlığıymış. Çamur sadece bir geyik değilmiş. Çamurun tadını ve "sporda romantizm" denen şeyi seviyormuşum. Rehberliğin için teşekkürler İnan Özdemir :)
Daha okumadan beğendim, böyle bir güven veriyor bu adam...
Dilerim okuyunca da beğenirsiniz :)