Çamur Basketbolu Hayranları, Birleşin
Tarih, nostalji ve NBA bana neler fısıldıyor? Çamur basketbolunu neden seviyorum? Ligin geleceği her topa atlayan birkaç genç takımda mı?
“Cannavaro, Cannavaro, Cannavaro…”
Houston Rockets-Oklahoma City Thunder maçının devre arasında en mutlu olduğum yerdeydim. Evde, kanepede, uykulu gözlerle NBA izliyordum. Tuhaftır, aklımda 2006 Dünya Kupası vardı. Bir Zinedine Zidane hayranı olarak o kupanın sonunda yaşadığım kalp kırıklığını hiç unutmayacağım fakat yine de 2006’yı sadece Zidane-Materazzi pozisyonuyla hatırlamam. En başta Zidane’ın tek başına aldığı maçlara ayıp ederim böyle yaparsam. Bir de Ballon d’Or kazanan son savunmacının, Fabio Cannavaro’nun hakkını yemek istemem.
Çocukluğundan beri daima savunmacılara âşık olan benim için o Cannavaro performansları bir rahatlama aracı. Nasıl arada canım sıkıldığında Eternal Sunshine of the Spotless Mind’daki yağmurlu sahneyi1 veya Jules et Jim’in girişini izliyorsam Cannavaro videolarına da aynı muameleyi yapıyorum.2 Futbol videolarının makûs talihi olan berbat şarkı seçimlerinden kaçmak için de 2006 Dünya Kupası’ndan spikerli İtalya maçlarını açıyorum. İtalyan anlatıcıların boğazları yırtılırcasına Cannavaro, Cannavaro, Cannavaro diye bağırdığı kesitleri…
Uyarayım, bu bir futbol yazısı olmayacak. JD Salinger ve Nick Hornby kitaplarına döndüğüm, okumakta olduğunuz bu bloga yeni bir edebiyat ve sinema serisi hazırladığım3 bugünlerde NBA Kupası’nı izlerken aklıma birkaç soru geldi. Vaktiyle uydurduğum “Çamur basketbolu” tabirinin kökenlerine indim ve birkaç farklı alana daldım. Şimdi, tek tek gidelim.
Duvara Karşı
Ezelden beri spor, dünyayla buluşma aracım oldu. Bana kendim dışında bir şeyleri merak etme, o şeyleri tutkuyla yaşama şansı sundu. Sevinçlerimi ve hüzünlerimi başka insanlarla paylaştım. Bu yolculukta, NBA tutkum saplantıya dönüşürken ve uyku düzenim dağılırken bazı alışkanlıklar bana eşlik etti. Genelde de genç bir takımın sancılı yükselişini takip ederken kendimden büyük bir şeyin parçası olmanın hazzını yaşadım.
NBA Kupası yarı finalinin Batı ayağında yükselişteki iki takım karşı karşıyaydı. Oklahoma City Thunder, NBA’in en iyi savunmasıydı. Houston Rockets bu kategoride ikinciydi. Yine de 42-41 biten ilk yarıda yaşanan kuraklığı kimse tahmin edemezdi. Houston 51’de 16'yla şut atarken Oklahoma'nın hanesinde 42’de 14 yazıyordu. İlk devre boyunca toplam altı üçlük isabeti bulundu. Sürekli top kaybedildi, kaybedilmeyen toplar kötü şut olarak potaya yollandı. Ve iki takım, bazen göz ardı edilen bir gerçeği anımsattı. NBA atletizmiyle doğru koçlar birleşince ortaya uzun kollu, hızlı, cehennem gibi savunmalar çıkabiliyor.
O savunmalardan birinin Houston olmasının farklı bir anlamı da vardı. İki sezondur S Sport’ta bolca Alperen Şengün maçı anlatıyoruz. Anlatmadığım pek çok maçı da kalkıp izliyorum zira Alperenli Rockets’ın yükselişini görmek beni Pistons, Kings, Jazz ve Magic maçlarını yakından takip ettiğimiz 2000’lere görüyor. Hata yaptıklarında gençliklerine veriyorum, anlamlı bir galibiyet aldıklarında ise evlatlarım kazanmış gibi tuhaf bir gurur duyuyorum.
Alışkanlığımın parçalarından biri de Amen Thompson ile Tari Eason. Sezon başında hücumdaki zaaflarına karşın, ikisinin de Alperen’le yan yana oynamaları gerektiğini savunmuştum. Rockets’ın şutör kıtlığı sebebiyle alan paylaşımı sıkıntısı yaşayacağı zaten açıktı. Fakat bu iki oyuncudan gelecek başka artılar vardı. Geldi de… Houston’ın 100 pozisyon üzerinde yan yana oynayan 5’leri içinde en verimlisi Fred VanVleet, Amen Thompson, Dillon Brooks, Jabari Smith ve Alperenli beş. 100 pozisyonun altında yan yana oynayanlara baktığımızda ise Tari Eason’lı beşlerin çılgınlık düzeyinde verimli olduğunu görüyoruz.4
Verileri bir kenara bırakın; Alperen, Tari ve Amen’i izlemek basketbola dair sevdiğim her şeyi bana veriyor. Çocukken okuduğum “Ah Sabonis erkenden NBA’e gitseydi” hayıflanmalarını, nostaljik Bill Walton pas videolarını, Vlade Divac ile Chris Webber’ın karışımını, farklı şekillerde, Alperen’de buluyorum. Alperen’in yanına bir anda 0’dan 100’e çıkabilen hızdaki Amen’i ve genç Kawhi Leonard gibi topu rakipten söküp alan Tari’yi ekleyince işler değişiyor. Her topa atlıyorlar ve hücumda Alperen'in etrafına diziliyorlar.
Oklahoma maçı bunun kötü örneklerinden biriydi. Houston duvara çarptı çünkü bu sefer karşılarında ligin en iyi savunması vardı. Oklahoma, bütün kadronun Amen ve Tari gibi oynamaya çalıştığı bir basketbol rüyası gibi. Yıldızlarından başlayarak topa baskı yapıyorlar ve her pozisyonda gedik vermeden adam değişebiliyorlar. Kalabalık rotasyon sebebiyle Alex Caruso’ya yirmi dakika veren bir takımdan bahsediyorum. Dolayısıyla şu maçı izlerken kendi kendime “Cannavaro, Cannavaro, Cannavaro” diye mırıldanmam normal değil mi?
Benim Topçularım
En sevdiğiniz oyuncular kimler? Ben Josh Hart’ı en önlerde sayıyorum. 1.93 boyundaki Hart’ın iki sezon üst üste sekiz ribaund ortalamayı geçmesi, ortaya düşen her topa NBA finalindeymiş gibi atlaması, sonra son sürat rakip potaya gitmesi oyuna dair en sevdiğim anlardan biri. Takım arkadaşı OG Anunoby’nin yardım savunmacısı olarak rakiplere korku salması da tüylerimi diken diken ediyor. Amen Thompson’ın rakiplerin üzerine atlaması, Kris Dunn’ın topları mıknatıs gibi çekmesi, Dyson Daniels’ın pas kanallarında ansızın belirmesi, Jalen Suggs’ın bir NFL oyuncusu gibi her topa dikine girmesi her gece kalbimi çalıyor.
Kısacası, dünyanın en iyi savunmacıları da NBA’de. Şöyle düşünün, az evvel Victor Wembanyama, Draymond Green, Derrick White, Herb Jones, Jrue Holiday, Jaren Jackson Jr. gibi isimleri saymadım bile. Fakat belki de bütün bu isimlerin ve takımların daha sık altını çizmeliyiz. Zira son beş NBA şampiyonundan dördü, ligin en sağlam savunmaları arasındaydı. Celtics geçen sezon ligin en iyi üç savunmasından biriydi. Warriors, 2022’de son kez NBA’in zirvesine çıktığında ligin en iyi savunmasıydı. Bucks, 2021’de NBA şampiyonu olduğunda Giannis Antetokounmpo ile Jrue Holiday’in savunma hamleleri jeneriklere geçti. LeBron James ile Anthony Davis’in zaferiyle biten 2020’de Lakers, ligin en iyi üçüncü defansıydı.
Peki durum böyleyse neden sadece hücumları konuşuyoruz? Bunun sebebi 2010’lardan beri NBA’e hükmeden üçlük devrimi. Üçlük adedi ve hücum reytingleri yükseldi, orta mesafeler tedavülden kalktı. Lakin bu değişim, bir günde olmadı. Bugün oyunun tekdüzeleştiğinden şikâyet eden biri 2005 San Antonio Spurs-Detroit Pistons finalini altın çağın bir sembolü olarak görebilir. Fakat dönüp hiç o finali, o sezonu izleyen var mı? NBA, o günlerde Michael Jordan sonrası reytinglerin düştüğünü görüyor, yeni yıldızların ligi taşımadığını düşünüyor ve sürekli “Ne oluyor bize?” tartışmaları yapıyordu. Bugün üçlük üzerinden yapılan tartışmalar o günlerde savunmalar üzerinden yapılıyordu. Bu sebeple de oyunun kuralları hücum yönünde esnetildi. Özetle, 2000’lerin başında da NBA yönetimi aslında ürünü nasıl geliştirebileceğini düşünüyordu.5
2000’lerin başında basketbola âşık olan bir insan olarak Ron Artest’i ya da Ben Wallace’ı izlemekten tarifsiz keyif alıyordum. Fakat o yılların da artıları ve eksileri vardı. İbre, fazla savunma tarafına kaymıştı. Bugünkü sorun, dengenin fazlasıyla hücum lehine oluşu. Kurallar hücumculara sınırsız avantaj getirdi ve savunmacıların eli kolu bağlandı. Pek çok skorer, rakipleri nasıl alt edeceğini ve serbest atış çizgisine gideceğini bir konsol oyunundaymış gibi çözdü.
2023-2024 NBA sezonu bu açıdan ilginçti. Adam Silver ve ekibi, 2024 All-Star hafta sonunda büyük ölçüde kendi hatalarının sonucunda işlerin dengesizleştiğini fark etti. All-Star maçından sonra hakemler, muhtemelen lig yönetiminin gizli talimatıyla, normal sezonu play-off gibi yönetmeye karar verdi. Ansızın oyunun kuralları değişti. Play-off’larda hakemlerin sertliğe iyice izin vermelerinden beslenen Minnesota Timberwolves, Batı’da finale yürüdü. Timberwolves’un özellikle Nuggets serisi ikinci maçında yaptığı savunma büyüleyiciydi.
Peki çok sevdiğim “Çamur basketbolu” kavramı ne demek? Basitçe, dünyanın en iyilerini çamurun içine sokup bozmaktan bahsediyorum. Kötü hücumdan bahsetmiyorum; gerçekten rakibi bozan, devrimci savunmalardan söz ediyorum. Bir örneğini demin saydım, Timberwolves-Nugggets ikinci maçı. Başka örnek olarak da 2016 NBA Finali 7. maçını verebilirim. Tarihin belki de en büyük final serisinin son maçının kaç kaç bittiğini hatırlıyor musunuz? 93-89. Son çeyrekte Kyrie Irving’in efsanevi şutu öncesindeki üç dakikayı hatırlıyor musunuz? Draymond Green’den Tristan Thompson’a, LeBron James’ten Klay Thompson’a, Andre Igoudala’dan Richard Jefferson’a muazzam savunmalar izliyorduk. İki takımın ellerinin titremesinin tek sebebi NBA tarihinin en gergin müsabakalarından birini yaşamaları değildi. Savunmalar da formlarının zirvesindeydi. O maçı izlerken çamurdaki keyfi tatmıştım. Ve hatırlamıştım.
Zaman Tüneli
2004 Pistons’ı gelmiş geçmiş en iyi savunmalarından biri yapan şey sadece Larry Brown gibi bir koça, Chauncey Billups, Richard Hamilton, Tayshaun Prince, Rasheed Wallace ve Ben Wallace gibi bir defans kurgusuna sahip olması değildi. 2004 Pistons, aynı zamanda her türlü topa el sokmaya, temasa izin verilen bir dönemin savunmasıydı. 2004 Pistons, Lakers gibi bir büyük takımda bile riske edilebilecek oyuncuların olduğu bir dönemin savunmasıydı. O finali anımsayın; Gary Payton, Devean George, Luke Walton, Kareem Rush gibi isimler potaya pek bakmıyorlardı, boşken bile. Bu sayede Pistons, Kobe Bryant’a tam sahada baskı yaparak, Shaquille O’Neal’ı ise Ben Wallace liderliğinde tutabiliyordu.
Takvimde bir sene ileriye sarıp 2005 Spurs-Pistons finalinin yedinci maçına bakın. San Antonio’nun o maçı kazanma sebeplerinden biri evvelki sene Lakers’ın sokamadığı o şutları sokabilecek ellere sahip olmasıydı. Tim Duncan’a getirilen ikili sıkıştırmalarda Manu Ginobili, Bruce Bowen ve Robert Horry’nin kritik şutları sokması Spurs’e üçüncü yüzüğünü getirmişti. Pistons’ın son çeyrekte bulabildiği tek seçenek Rasheed Wallace’a sırtı dönük indirilen toplardı.
Artık devir değişti. Bugünlerde kimseyi istikrarlı olarak 90 sayıda tutmanız mümkün değil. Fakat lig ortalamasının 113 sayıda olduğu bir dönemde rakipleri 100 pozisyonda 104 sayıda tutmak size Batı birinciliğini getirebilir. Thunder bunu başardı şimdiye kadar. Rakipleri 106 sayıda tutan Houston bu sayede Batı’da en büyük play-off adaylarından birine dönüştü.6
İşte çamur basketbolu bu. Oyunun verimlilik açısından en uç noktasına geldiği, bütün takımların 1’den 5’e şutör aradığı, maç başına 38 üçlük kullandığı bir ligde karşılaştığınız ekipleri lig ortalamasının 10 sayı altında tutabiliyorsanız çamurun kralısınız demektir. Aynı formülü NBA tarihine de uygulayabilirsiniz. Önemli olan savunma reytinginizin lig ortalamasının ne kadar altında olduğu. NBA Kupası Finali’nde Bucks’a farklı mağlup olan Thunder, sadece bu sezonun lideri değil. NBA tarihinin de en iyi savunmalarından biri. 2008 Celtics, 2016 Spurs, 1993 New York, 2005 Spurs, 1998 New York, 2004 Spurs gibi takımlarla beraber anılıyorlar. Üstelik, OKC’nin bir Ben Wallace’ı ya da Tim Duncan’ı yok. Oyunun orta mesafede oynanmadığı, 1’den 5’e herkesin şut denediği bir ligde kimseyi boş bırakmadan işlerini halletmek zorundalar. Ona rağmen her topa el sokuyorlar.7
Houston Rockets-Oklahoma City Thunder maçını hatta bütün bu NBA Kupası serüvenini izlerken önümüzdeki birkaç senenin resmini kendi açımdan buldum. Elbette 2005’te değiliz. 2025’te bir Pistons-Spurs finali olmayacak. NBA bir yandan Boston Celtics’in izinden giden, alan paylaşımını iyileştirmek, üçlük adedini yükseltmek isteyen takımlarla dolu. Fakat onları taklit etmek bana imkânsız geliyor. Ancak eğer doğru oyuncu ve koç ekibini bulursanız, bir savunma kimliği inşa etmek ve o kimlikle tepeleri hayal etmek mümkün. Oklahoma, Houston ve Orlando bu yoldan gidiyorlar. İşleri çok zor. Zira oyun yavaşladığında, play-off geldiğinde savunma sizi bir yere kadar taşır, bir takımın kaderi hücuma kalır. Yine de sabırla gelişmelerini merakla izliyorum.
2000’lerin başından bu yana köprünün altında çok sular aktı. Bir zamanlar savunmaların iktidarı tartışma konusuydu, şimdi ise hücumların iktidarı konuşuluyor. Fakat bazen daha az tercih edilen yolu seçersiniz ve bütün farkı yaratan bu olur. Şimdi, keskin bir yol ayrımının ortasında, bekliyorum. Nostalji ile gelecek arasında bağlar aramak, çamur basketbolu üzerine sayfalarca yazmak; bazen kanepede, bazen mikrofon başında Josh Hart, Amen Thompson, Jalen Suggs ve Fabio Cannavaro diye bağırmak için hazırım.
Joel’un çocukluğunu anlattığı, arkada Jon Brion’dan Row çalan o yağmurlu sahne.
YouTube arşivi konusundaki takıntımı daha yakından tanımak isterseniz Socrates’in yeni çıkan 2000’ler sayısına bakın lütfen. Orada da Dejan Bodiroga üzerinden bu saplantımı yazdım.
“Issız adaya düşsem yanıma alacağım kitaplar ve filmler, gerçekten de iyi yaşlandı mı? Yoksa artık hayatımdaki yerleri eskisi kadar kuvvetli değil mi?” sorusunun peşinden gideceğim. İlk yazı, haftaya.
Basketball Reference verilerine göre Houston’ın en verimli ikilileri listesinde zirvede Alperen-Amen var. Onları Dillon-Amen ve Alperen-Tari ikilileri takip ediyor.
Steve Nash’li Suns, o toplantıların hemen arkasından geldi.
Peki ya Orlando Magic’e ne demeli? Önce Paolo Banchero’yu, sonra Franz Wagner’ı sakatlığa kurban ettiler. Ama hücumdaki açıklarını rakiplerini krize sokarak telafi ettiler.
Maç başına 12 top çalıyor, rakiplerini 19 top kaybına zorluyorlar. NBA tarihinde çaldığı top, kaybettiği toptan daha fazla olan ilk takım.
Seni seviyoruz
24 saniye boyunca nefesimizi tutup da izlediğimiz savunmaların iktidarını özlüyorum galiba. Sıkı bir NBA takipçisi değilim ama Euroleague’de de ivmenin hücuma kaydığı bir gerçek. Yaşasın çamur basketbolu diyelim :)